DOĞANIN ÖZÜNE YOLCULUK

DOĞANIN ÖZÜNE YOLCULUK

    Modern insan bugün geldiği noktada doğaya ve dünyaya verdiği zararı fark etmiş ve sürdürülebilir, yenilenebilir yeni kaynakların peşine düşmüştür. Bugün geldiğimiz noktada enerjinin bile organik ve biyolojik olanını üretmenin peşinde olan insan kendisini tedavi etmek için kimyasal ve toksik ürünler tüketmeye devam edebilir mi? Şifa için insanın tek olasılığı bu kar zarar oranı yapılarak mecburen vücuduna aldığı toksik ilaçlar mıdır?

Homeopati 200 yılı aşkın bir süredir kullanılagelen doğal bir tedavi sistemidir. Kullanılmaya başlandığı yıllarda modern tıp bu kadar ilerlememişti ve tedavi seçenekleri çok kısıtlıydı.      

             Homeopati o zamanlarda modern tıptan çok daha ilerde ve başarılıydı. 1930’lu yıllara kadar Homeopatinin kurucusu Hahnemann  ülkesinin sınırlarını aşmış, tüm Avrupa, Amerika’ya ve Asya’ya yayılmıştı. Sonra ilaç endüstrisinin hızla gelişmesinden sonra yavaş yavaş Homeopati hastaneleri, Üniversiteleri kapatılmış ve geri planda kalmıştır ancak yine de bugüne kadar homeopatik ilaç yapımı ve homeopati uygulayan hekim yetiştirilmeye devam edilmiştir. Son zamanlarda yükselen bu tekrar doğaya dönüş projesinde homeopati tekrar öne çıkmıştır. Umuyorum ki gelecekte kısa bir süre sonra da yeniden eski günlerine dönecektir.

            Homeopati Hahnemann zamanında bulunmuş bir yöntem değildir. Benzerin benzerle tedavi prensibinin yazılı olduğu ilk kaynak Hipokrat’a aittir. Tahmin edileceği gibi benzeri benzerle tedavi etmek Hipokrat’tan daha eskidir. O bunun ilkelerini yazan ilk kişidir sadece. Hahnemann ise bunu geliştiren ve sistematize eden ve ona HOMEOPATİ ismini veren kişidir. Homeos benzer, pathos ise patoloji demektir. Benzer patolojiler birbirini tedavi eder anlamına gelmektedir. Süreç Hahnemann’ın ünlü China (kinin ) deneyi ile başlamıştır. Sıtma tedavisinde Kinin kullanılıyordu ancak nasıl tedavi ettiği bilinmiyordu. Hahnemann  China bitkisinin (kinin içerir) sağlıklı kişilerde sıtma benzeri belirtilere yol açtığını buldu. Demek ki bu bitki bünyesinde ateş, terleme, titreme semptomlarının bilgisini taşıyordu öyleyse böyle durumlarda verildiğinde de işe yarıyordu. Bitkiyi seyrelterek kullandı ve iyileşmeye yardım edecek en uygun dozu bulmaya çalışıyordu. Ne kadar çok seyreltilirse o kadar güçlü olduğunu buldular. Demek ki bitkinin kendisi değil onun bilgisi yeterliydi yani BİR DAMLA yeterli o halde neden pek çok madde tüketilsin ki fazlası israf anlamına geleceği gibi vücudumuz için de kar zarar hesabı yapmamıza neden olacaktır. Zira her şeyin fazlası zarar anlamına da gelmektedir.

            Bir damla ilaç tedavi eder mi? Bir damla yabancı madde öldürücü olabiliyor. Bir hasta örneği vermek istiyorum. Küçük bir çocuk sabah okula gidiyor ve ilk dersin ortasında fenalaşarak hastaneye kaldırılıyor. Çocukta alerjik reaksiyon başlamış. Bu çocuğun fıstığa alerjisi varmış ve sabah okula geldiğinde sınıf arkadaşı onu öpmüş. Onu öpen arkadaşı sabah kahvaltıda fıstık ezmesi yemiş.  Fıstık ezmesinin zerresi bu çocuğu hasta etmeye yetmiştir. O zaman herhangi bir başka maddenin zerresi de onu tedavi edebilir. Biz bilgiyi yalnızca bilinçli bir zihnin anlayabildiği ve taşıyabildiği bir şey olarak varsayıyoruz. Hâlbuki doğanın kendi zekâsı ve bilgisi vardır. Örneğin dağda yayılan koyunlar ağrıları olduğunda ARNİCA bitkisini bulup yemeyi bilirler.  Arnica Türkiye’de de eczanelerde bulunabilen ve cerrahların çok sık kullandığı bir merhem haline geldi hâlbuki ağızdan kullanımı cerrah arkadaşların hastalarına daha faydalı olacaktır. Binlerce yıldır dağda göçebe yaşayan göçerler  HYPERİCUM bitkisini; bugünlerde St.John’s Wort olarak bildiğimiz; tanırlar onu ezerek ilaç haline getirip ağrı tedavisinde ve yara tedavisinde kullanırlar. Bugünlerde antidepresan olarak tanıtılan ve pazarlanan bu bitki aslında sinir sistemini ilgilendiren pek çok durumda kullanılabilir. Homeopatide daha geniş kullanım alanına sahiptir.  Her madde organik, inorganik doğada bulunan her bir maddenin bilgisi var. O bilgiyi öğrenip doğru yerde kullanmayı homeopati öğretir.

            Öze dönüş başlamıştır. Modern insan içinde bulunduğu çıkmazdan yeniden doğaya dönerek kurtulacaktır. Doğayı şamanlar gibi, kızıldereliler gibi, göçerler gibi kucaklayıp hissederek onun özüne inecektir. Bu sefer bunu bilimle yapacaktır. Bulduğu bilgiyi bilimin ışığında inceleyip değerlendirip kaydedip farkındalıkla kullanacaktır.  Bugün bilimin yapması gereken doğaya dönmüş çareyi doğada arayan insanların yanında olarak onların önünü açmak , onları doğru yönlendirmek olmalıdır. Bugün Dünya Sağlık Örgütü bu ihtiyacı görmüş ve bu konuda hedefler koymuş, birimler oluşturmuş ve ciddi bir çalışmaya başlamıştır. Türkiye biraz daha yavaş ve geriden gelerek bu konuda yeni adımlar atmıştır.  Hiç şüphesiz gelecek doğaya saygı duyan ve onu anlayanların olacaktır.