Modern tıbbın babası Hippocrates (MÖ 460-370) tarafından oluşturulan kanser (cancer) terimi, günümüzde artık herkes tarafından bilinen, sık sık tekrarlanan ve de korkulan bir hastalık. Bilindiği üzere kanser, vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşmakta, yani bütün kanser tipleri aslında kendi vücut hücrelerimizden gelişmektedir. Normalde vücudun sağlıklı ve düzgün çalışması için hücrelerin büyümesi, bölünmesi ve daha çok hücre üretmesine gereksinim vardır. Bazen bu süreç doğru yoldan sapar ve de yeni hücrelere gerek olmadan hücreler bölünmeye devam eder. Bilincini kaybetmiş kanser hücreleri, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Fazla hücrelerin kütleleri bir büyüklük veya tümör oluşturur. Bu safhada henüz kanser oluşmamıştır. Bu tümörlerin önünde 2 yol vardır; ya iyi huylu ya da kötü huylu tümör oluşumuna giderler. İyi huylu tümörler kanser değildir. Bunlar sıklıkla alınır, çoğu zaman tekrarlamaz ve vücudun diğer taraflarına yayılmazlar. Kötü huylu tümörler ise kanserdir. Bu hücreler kontrolsüz ve düzensiz bölünürler. Normal dokuları sıkıştırabilir, içine sızabilir ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler.
Peki ne oluyorda hücrelerimiz normal bölünme safhasından sapıyor ve tüm bu bahsedilen kanserleşmeye kadar gidebilen süreç oluşuyor ? Ya da neye göre kontrolsüz bölünen bir kısım hücre iyi huylu olarak kalırken, diğer hücreler kötü huylu yani kanser hücresini oluşturuyor ? Modern tıp henüz bu sorularımıza tam olarak cevap veremediğinden, kanserin etkili bir tedavisini de bulabilmiş değil. Bulunan kanser tedavileri, ne yazık ki normal hücrelerimizi de harap eden tedaviler olduğundan hepimizin bildiği birçok yan etkileri de mevcut.
Peki homeopati kansere çözüm olabilir mi ? Homeopati, prensibini anlayan ve doğru uygulayan ellerde gerçekten mucize diye anlandırabileceğimiz olumlu sonuçlar oluşturmaktadır. Bilindiği gibi Homeopati yaşam gücünü esas alan bir prensiple çalışmaktadır. Kanser oluşturan bünyeler genelde yaşam gücü azalmış kişiler olduğundan, sonuç almak homeopatiyle tedavi edilen diğer hastalıklara kıyasla daha meşakatli olabilmektedir. Ayrıca homeopatik tedaviye yönelen kanser hastaları genellikle diğer medikal tedavileri deneyip bir sonuç alamamış veyahutta medikal tedavilerin sonucunda oluşan yan etkileri kaldıramamış hastalar olduğundan, yani homeopatiyi son umut kapısı gibi görüp daha geç zamanda başvurduklarından istenilenin altında bir sonuç alınmaktadır. Oysa ki hastalığının ilk dönemlerinde homeopatik tedaviyi tercih eden hastalarda, bahsettiğim homeopatiyi son durak olarak gören hastalara kıyasla daha yüz güldürücü sonuçlar gözlenmiştir. Bilindiği gibi homeopatik tedavinin ana unsuru olan remediler tamamen yan etkisizdir, bir grup kanser hastasının da medikal tedaviye kıyasla homeopatiyi tercih etmesinin temelinde bu sebep vardır.
Homeopati, kanser tedavisi için tek başına uygulanabilecek bir yöntem olduğu gibi medikal tedavilerin özellikle de kemoterapinin oluşturduğu yan etkileri azaltmak veya gidermek içinde kullanılabilecek bir yöntemdir.
Homeopatide hasta anamnezi çok önemli bir yer teşkil eder. Zihin ve fiziki durumu analiz edilir. Zihin analiz edilirken; Hastanın dışarıya gösterdiği, diğerlerinin onun hakkında düşündükleri ve gerçekte kim olduğu iyi ayırt edilmelidir. Kanser hastalarının yaşam şekillerini de anlamak gerekir. Kalıtsal durum, geçmiş hikaye ve daha önce alınan tedavileri bilmek önem arz eder. Hastanın bedeninde ne olduğunu çok iyi anlamak gerekirken, duygudurumunu da bilmek çok önemlidir. Her türlü duygu bedende bir kimyasal reaksiyona dönüşür. Kanserde herediter faktörler dediğimiz, genetiğimize işlenmiş aile geçmişimiz en önemli etken olarak görülürken, duygudurum bozuklukları sonucu bedende oluşan kimyasal reaksiyonların etkinliği de büyük öneme sahiptir. Özellikle kansere yatkın bir genetik mirasla doğan kişilerin duygudurumlarına çok daha fazla dikkat etmeleri gerekir.
Yıllardır kanser tedavisinde kullanılan ve de homeopatik araştırmalar ve hasta deneyimleri sonucu kanser tedavisinde etkinliği gözlenen birkaç remediden bahsetmek istiyorum.
Carcinosinum: Geçmişinde kanser hikayesi veya ailesinde kanser veya diyabet hikayesi olan kişilerde ilk düşünülecek remedilerdendir. Carcinosinum kişilerinde sıklıkla, genç yaştan itibaren çok şey üstlenme, üzerlerine çok fazla beklentinin konması, ebeveyn kontrolünün çok olması şeklinde hikaye bulunur. Hastalar, başarma umudu ile kendilerini en üst düzeyde zorlarlar çünkü başarısızlık onlara göre ölüm ve yıkım anlamına gelir.
Sabal Serrulata: Temel yönelimi genitoüriner organlar üzerinedir. Özellikle, sistit nedenli gece sık idrara çıkma durumunu tedavi edebilirler. Karına ya da uylukların altına yayılan keskin mesane ağrıları, seminal tüplerde inflamasyon, idrar tutulmasına neden olan prostat büyümeleri ya da gonorre de yardımcı olabilir. Prostat kanser hücreleri üzerinde yapılan in vitro çalışmalarda, kanser hücrelerinin profilasyonunu durdurucu yönde etki gösterdiği gözlenmiştir.
Calcaria Carbonica: Kalsiyum yaşam sürecindeki en yaygın materyallerden biridir. Gerçekte nüfusun büyük çoğunluğu doğuştan calcariaya ihtiyaç duyar. Calcaria yaygın soğuk algınlığından, kanser, kalp yetmezliği, nörolojik hastalıklar, zihinsel hastalıklar gibi ciddi hastalıklara kadar birçok hastalıkta kullanılır. Calcaria bağışıklık sisteminde immün modülasyona yol açarak immün sistemi aktive eder. Dolaşan immünmodülatörleri arttırarak kanser hücrelerinde apopitozisi arttırır.
Thuja: Bu remediye ihtiyaç duyan hastanın tedavi istemesinin sıklıkla nedeni depresyon ve düşük özgüvendir. Tekrarlanan çiçek aşısı hikayesi veya aşı reaksiyonları veya aşının bağışıklık sağlamaması, ayrıca diğer aşılardan olumsuz etkilenme görülen hastalarda etkilidir. Meme kanserli olgularla yapılan çalışmalarda thuja ile olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Conium: Bu remediye ihtiyaç duyan hastaların sinir sisteminde ciddi dejeneratif bozukluk, seksüel alanda belirgin işlevsel bozukluklar vardır. Conium kanser ve kanser öncesi durumlarda ana remedilerimizdendir. Conium şikayetleri yavaş ortaya çıkar ve ilerler. Hasta sıklıkla şikayetlerinin başlangıç tarihini bilmez. Patoloji genellikle ilerleyici paralizi veya kanserle sonuçlanan ilerleyen sertliklerden oluşur. Meme kanserli olgularda, conium ile olumlu sonuçlar elde edilmiştir.