MODERN TIP VE HOMEOPATİNİN FARKI NEDİR

MODERN TIP VE HOMEOPATİNİN FARKI NEDİR

Homeopati benzerlik prensibiyle çalışırken modern tıp daha sıklıkla zıtlıklar prensibiyle çalışır. Aslında Hipokratın yazmalarında bu iki prensip ve otonom biyolojik sistemler kanunu diye 3 prensipten bahsedilir. Zamanla benzerlikler prensibi unutulmuş ve yalnızca zıtlıklar prensibi üzerine araştırmalar yapılmaya başlanmıştır.  Ancak hala modern tıbbın benzerlikler prensibiyle tedavi ettiği hastalıklar vardır  ancak bunları tesadüfen bulunmuştur ve kullanılmaya devam edilmektedir. Aslında altında yatan prensipten ve nasıl iyi geldiğinden haberi yoktur. Mesela malaryada Cichona (Kınakına) kullanılır ve iyi gelir. Hahnemann’a da ilham olan bu bitkinin kendisi de sıtma semptomları oluşturur. Kalp yetmezliğinde kullanılan dijitallerde aynı prensiple işe yarar. Gümüş nitrat yenidoğan konjoktivitinde kullanılmaya devam etmektedir ve yine benzerlik prensibiyle iyi gelir. Seboraik dermatite iyi gelen Tellerium diokside da içinde barındırdığı sülfür nedeniyle işe yaramaktadır.

Ayrıca Hahnemann’ın yıllar önce söylediklerini modern tıpta yeni yeni duymaya başladık. Mesela enfeksiyon olayında immünitenin önemi ve hastalığın dolayısıyla tedavinin kişiden kişiye farklı olduğunu söylemekte ancak tedaviyi öyle yapmamakta.  Aslında tıp fakültesinde bize insan bütündür diye öğretildi ve dünya sağlık örgütünün sağlık tanımında da bütünlüğe vurgu var ancak tedavi ederken bir parçayı tedavi etmeyi öğrettiler. Herkes bilir ki tüm ilaçların yan etkisi vardır ve kar zarar oranı yapılarak tedavide kullanılması gerektiğini söyler hatta bu konuda yaptırım uygular ve yan etkilerini nasıl yok edeceğini bilmez.  Her ilacın her insanda aynı etkiyi göstermediğini modern tıp da bilir ancak bunu nasıl kişiselleştirmek gerektiğini bilmez bu yüzden aynı hastalığa sahip herkese aynı ilacı verir. Hastalık zihin, duygu ilişkisini çok iyi anlamıştır ancak bu bilgiyi nasıl kullanacağını bilmez.

Homeopati kişinin semptomları üzerine kurulmuştur. Bazı semtomlar moder tıp için hiç bir şey ifade etmez ve böylece hastanın bu şikâyetlerini yok sayar. Sonra da bazı semptomları ya da hastalıkları asla tedavi edilemez diye etiketler.  Örneğin Bay X çok zeki, dominant ancak gergin irrite edici birisi olsun. Sürekli gergin ve endişeli, kabızlığı var, sürekli gazı var azıcık yese bile çok dolmuş gibi hissediyor. Sık giysiler ve kemer onu rahatsız ediyor. Sıcak içecek ve yiyecek istiyor.  Sık idrara gidiyor ve cinsel isteği azalmış. Bu hastaya modern tıp tanı koyamaz ancak yinede şikâyetlerini azaltmak için laksatif(Kabızlığını giderici) ve tranklizanlar( Sinirlerini yumuşatması için) verir ve hastanın semptomlarını azaltmayı hedefler. Bu hasta 1-2 yıl sonra tekrar gelir. Bu sefer nerdeyse artık hep kabızdır, midede yanma ve yakıcı geğirmeleri oluyordur. Gece açlıkla uyanıyor ve artık idarla kum dökme şikâyeti gelişmiştir. Ayrıca artık hiç ereksiyon olamıyordur ve cinsel hayatı bitmiştir. Artık modern tıp bu hastaya bir isim koydu; peptik ülser ve böbrek taşı. Tedavi olarak da daha fazla ilaç ve ameliyat önerdi.  Hâlbuki bu hasta ilk geldiğinde buna bir LYCOPODIUM remedisi verilseydi hem kabızlığı hem cinsel problemi hem de sinirsel gerginliği düzelecekti.  Hasta o safhadayken bile homeopati ona tanı koyacaktı ve tedavi verecekti.

Homeopatinin kurucusu Dr.Hahnemann bize der ki : Bir hekimin görevi hastayı tedavi etmek olmalıdır. Şikâyetleri ortadan kaldırmak değil. Bu tedavi kalıcı olmalıdır, geçici değil. Tedavi çok yumuşak olmalıdır yan etkiyle değil. Tedavinin anlaşılır bir kanunu ve prensibi olmalıdır.

Homeopati; benzerlik prensibiyle çalışmakta ve zıtlıklar prensibiyle çalışan modern tıbba göre zamanın çok önünde gitmektedir. 

Referanslar :     Homeopathy The science of Healing; Dr.Rajan Sankaran 2008